İKV Uzman Yardımcısı Hatice Fulya Topyıldız, AB ülkelerinin savunma harcamalarına ilişkin son durumu değerlendirdi.
Yazının öne çıkan noktaları şu şekildedir:
AB düzeyinde ortak bir güvenlik ve savunma politikasının temelleri 1993 Maastricht Antlaşması ile atılmış, 1999 Köln Zirvesi’nde operasyonel hale getirilmiştir. Ortak Dış ve Güvenlik Politikası’nın bir uzantısı olan Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası, insani yardım, kurtarma, çatışma önleme, barışı koruma, kriz yönetimi, silahsızlandırma, askerî destek ve çatışma sonrası istikrarlaştırma gibi sınırlı alanlarda AB’ye müdahale imkânı tanımış, ancak tam anlamıyla ortak bir savunma yaklaşımı ortaya koyamamıştır. NATO üyeliği bulunan devletlerin müşterek savunma taahhütleri, AB’nin savunma politikalarının da yönünü belirlemiş ve NATO’ya alternatif bir yapıdan ziyade tamamlayıcı bir çerçeve oluşturmuştur.
2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ve ABD’deki politika değişiklikleri, AB’nin savunma politikalarında somut adımlar atmasına ivme kazandırmıştır. Uzun süredir Avrupa savunmasının resmî belgelerde ön plana çıkarılmasına rağmen, mevcut güvenlik tehditleri ancak bu dönemde somutlaşan girişimlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu gelişmelerin sonucunda 2025’te “Beyaz Kitap” yayımlanmış ve AB’nin savunma ve güvenliğini güçlendirmeyi hedefleyen önemli bir süreç başlatılmıştır.
Beyaz Kitap sonrasında hayata geçirilen en kritik girişimlerden biri, üye devletlerin savunma harcamalarını artırmalarına imkân sağlayan SAFE Programı olmuştur. Genel İşler Konseyi’nde kabul edilen bu program ile üye devletlere borçlanma kolaylığı sağlanmış, savunma yatırımlarında ortaklık ve iş birliği teşvik edilmiştir. Bununla birlikte, AB üyesi devletler arasında savunma harcamaları bakımından ciddi dengesizlikler görülmektedir. Rusya’ya komşu olan ülkeler, güvenlik endişeleri nedeniyle GSYH’lerine oranla daha yüksek savunma harcamaları yaparken; bazı AB ve NATO ülkeleri hâlâ %2 hedefini dahi karşılayamamaktadır. 24-25 Haziran 2025’te Lahey’de gerçekleşen NATO Zirvesi’nde hedefin %5’e yükseltilmesi kararlaştırılmış olsa da, bunun ne ölçüde uygulanabilir olacağı belirsizliğini korumaktadır.
SAFE Programı çerçevesinde, ulusal kaçış maddesinden yararlanmak için başvuran 18 üye devletin savunma harcamalarını artırması beklenmektedir. Türkiye bu noktada önemli bir tedarikçi konumundadır. Özellikle insansız hava araçları (İHA) ve mühimmat gibi ürünlerde Türkiye’nin üretim kapasitesi dikkat çekmektedir. Ancak SAFE Programı’ndaki “tedarik sözleşmelerinde nihai ürünün bileşen maliyetinin %35’inden fazlasının AB, EFTA-EEA ülkeleri ve Ukrayna dışı kaynaklardan oluşmaması” koşulu Türkiye açısından kritik bir sınırlama yaratmaktadır.
AB, SAFE kapsamındaki ortak tedarik süreçlerine aday ülkeler, potansiyel aday ülkeler ve AB ile güvenlik-savunma ortaklığı bulunan ülkelerin de katılabileceğini belirtmiştir. Türkiye de aday ülke sıfatıyla bu sürece katılmak için Avrupa Komisyonu’na başvuru yapmıştır. Ancak süreç, nihayetinde AB Konseyi’nin alacağı karara bağlıdır. Yunanistan ve GKRY ile yaşanan ikili sorunlar, oy birliği ilkesi kapsamında veto riski doğurabilir. Bu engellerin aşılması halinde Türkiye, SAFE projelerine katılabilecektir.
Türkiye’nin savunma sanayii son yıllarda ciddi bir büyüme göstermiştir. Dağlık Karabağ’da ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nda kullanılan Türk yapımı SİHA’lar dünya genelinde dikkat çekmiş, pek çok ülkenin talebini artırmıştır. Türkiye’nin hem aday ülke hem de uzun yıllardır NATO müttefiki olması, AB ile yapılacak savunma iş birliğini uzun vadede daha değerli kılmaktadır. Bu iş birliği, Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir atmosfer yaratabileceği gibi Türk savunma şirketlerinin Avrupalı şirketlerle ortaklıklarını da güçlendirebilir. Ayrıca, SAFE Programı kapsamında desteklenecek ürünler arasında Türkiye’nin üretim yaptığı alanlar yer almakta, bu da Türk şirketlerinin Avrupalı ortaklarla Ar-Ge ve inovasyon projeleri geliştirmesine olanak sağlamaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Avrupa savunma kapasitesinin geliştirilmesinde üstlenebileceği rol, onu yeniden şekillenen Avrupa güvenlik mimarisinde önemli bir aktör haline getirmektedir. Bu durum, Türkiye’nin AB üyelik hedefine katkı sağlayabilir. Ancak üyelik süreci, siyasi kriterler, mevzuat uyumu ve özellikle Yunanistan-Kıbrıs sorunları ile bazı üye ülkelerin olumsuz tutumları nedeniyle hâlâ zorlu ve karmaşık bir seyir izlemektedir. Buna rağmen, savunma alanındaki ortak projeler ve SAFE Programı çerçevesinde kurulacak iş birlikleri, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yapıcı bir zemin oluşturma potansiyeline sahiptir.
Tam metin için: https://www.ikv.org.tr/images/files/ikv_pn_hatice_fulya_topyildiz_AB%20Savunma_Harcamalari.pdf